23 Mart 2010 Salı

dijital sinema


a .

videoyu doğuran kendi yayın mantığıyla (bant) televizyondur. televizyon, özel (!) alanlara girerek sokaktan içeri kapatılmış insanı evinde avlar. ve bu sinemanın kişiyle sinema salonunda karşılaşmasıyla aynı şey değildir. kişi, sinemadan sokağa, televizyondan uykuya geçer. dağıtımın kapitalist mantığını unutmadan söylemeliyiz ki bu, bir film kiralayıp filmi evde seyretmekle de aynı değildir.

bu yüzden, videonun tartışması gereken ilk konu televizyondur. ’zap’ seçim yapmak değil, ideolojik süzgeçten geçirilmiş kısıtlı verilerin içinde dolaşmaktır.

video, televizyonun zihniyetinden kopmalıdır.


b .

videonun, kolayca ulaşılır ve taşınabilir özelliğiyle hareketi pratikleştirmesi, hızın yanlış yorumlanmasına yol açabilir : “ hızdan dolayı geç kalmak mümkündür “ .


c .

video, üretim ilişkilerini değiştirerek sinemayı demokratikleştirecek potansiyeldedir ki bu bir başlangıçtır.


ç.

video, kapitalist dağıtım tekellerini kıracak potansiyeldedir ki bu bir başlangıçtır.


d .

videonun getireceği her tür saçmalığı, can sıkıntısını, boş planları, zararlı böceklere tercih ederiz. şimdilik. sonra başlayacak tartışma için şimdiden alıntılayalım : “ dilimizin sınırları dünyamızın sınırlarıdır “.


e .

reklam(cı), eksiklik yanılsaması yaratarak kendini var eder. o hiç tamamlanmayacak, hep daha ’yeni’si karşımıza çıkartılıp durulacak eksiklikler !..

sanat, reklamın yarattığı eksiklik yanılsamasını ‘imrenme’ duygusuyla şişirip biz daha düşünmeye fırsat bulamadan kendini bize sattırtan bir nesne değildir. video, bu hesaplaşmada gerekli sözü almalıdır.


f .

sisteme hizmet etmeyen en yalın cümle dahi oluş’u kabartır. bir süreç isteyen ‘aşma’ , oluş’un çocuğudur. video, cümlesine dikkat etmelidir.


g .

schwitters, duchamp, soulages, arslan, bacon, rothko, orhon, dubuffet, tanguy, mondrian, malevich, kossuth, lissitzky, hopper, webern, cage, feldman, varese, lautreamont, ayhan, mallarme, jabes, celan, ırgat, dağlarca, o. bener, faik, uzun, erbil,karasu, beckett, kafka, artaud, marx, deleuze, levinas, clastres, stirner, said, negri, heidegger, nietszche, stoppard, brecht, tatlin, giacometti…

yan yana nasıl tınlıyorlarsa...

tarr, jost, godard, tarkovski, liang, angelopoulos, bresson, quay’ler, svankmajer, menkes, herzog, ivens, vertov, marker da işte öyle. . .


ğ .

uzun plan, sinemasal zamanı gerçek zamanla eşleştirir.

bu, montajın plan içinde gerçekleştirilmesidir. geriye sadece kes yapıştır kalır.

uzun planın taşıdığı ‘ yabancılaştırma efekti ’ özelliği bizi montaj teorilerinden

çok brecht’e yaklaştırır.


h .

warhol, lichtenstein ....

pop ve dekoratif sanattan tiksinti !


ı .


ve “,

ne güzel bir tümce



uygar asan

kadikoy - istanbul


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder