18 Mart 2013 Pazartesi


incirin moru

tırnaklarımın arasına incirin moru girmiş. temizlenirken tom morello geldi eve.
eşi ve çocukları da vardı yanında. bir işçi ayaklanmasından bahsettiler, çocuklara
bakabilir miymişim. bakarım dedim. bi cesaret nancy’vari çizgiler için biliyorum
şart değil ama bi otomobil mi alsam dedim çocuklar oynarken salonda. ben de onlar
gibi yaşama hızla tüyüp kıyısından eklensem. kahve yaptım çocuklar uyuduktan
sonra kendime. bu gece durum farklı gerçi ama onlar gelmeden önceki yalnızlığım
bi daha olmasın vari bi düşünceyle bi ses çıkartma için bi ses bulmak istedim.
başkalarının inşaatından kalan bi kalasla bi duvara kendimi sabitlemek mi istedim
emin değilim. charles ray’in işi gibi bi şey işte. olmayan aidiyetimi bi an
kabullenmekte zorlandığımdan böyle yazdığımı fark ettim sonra.

tom’la eşi geldiler iki gün sonra. çok mutluydular. arkadaşlarımız ellerinden gelen
her şeyi yapmışlar. bende yattılar o gece. şimdi bir reklam arası. reklam saçınızda
kepek varsa diye bi şey. iyi de ben kelim. uyandım biraz geç, morello’lar evlerine dönmüşler.
bereket bi teşekkür notu bırakmışlar. dur dedim kepek şampuanı aklıma
gelince ben o zaman şu kapitalizme acı çektireyim. onu kendimden eksik bırakacağım
artık. günlük ilişkilerimi de basit ve direk kurmaya karar verdim giyinirken,
duygularımı belli etmeyi de atlamadan. markete gittim. ben marketleri severim
bakkalları değil. bakkalların geçilmez tezgahları vardır. bayılıyorlar sınır koymaya,
üstelikte sınıf bilinçleri de yok. marketler öyle mi ama.  marketteki kadına o
kepek şampuanından hiçbir zaman satın almayacağımı söyledim kendinden emin.
sepetteki sabunu banda bırakırken hissetmesi gereken bir sinirle. bi şey demedi kadın.
diyalog kurmak ne zor şey, ha-ha.

evin önüne bir yazı astım. “ben acı çekerken televizyonunuzun sesini çok açmayınız.”

 

uygar asan

 

ilk yayımlandığı yer: CİN AYŞE, 9; Mart 2013.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder