23 Mayıs 2013 Perşembe


siyah / beyaz


diyelim kardeşin, çocuğun, annen, baban senin başına gelse kesinlikle cezalandırılmasını
isteyeceğin kötü bir şey yapsalar birine, onu polise ihbar eder miydin? 1000 yıllık soru.
cevabınızın genellikle ‘kol kırılır yen içinde kalır’ eğilimli olacağı tahmin dahilinde. genel
eğilim bu olunca niye etik kitabı yok bu ülkede sorusu boşa düşer. peki özgürlük mücadelesi
içindeki biri devletçe kovalanırken diyelim arabayla ve yine diyelim ki
kırmızı ışığa denk geldi. kırmızı ışıkta durmalı mıdır? kimindi bu örnek hatırlamıyorum
şimdi, belki chomsky; dikkat soru 1000 yıllık değil. hayırsa, cevabınızın açtığı pencerenin
‘kol kırılır yen içinde kalır’dan çok farkı vardır, burası kritik. ama hala etik kitabı yok bu
soykırımcı ülkede. bir etik kitabı politize taktik kitabı değildiri de ekleyerek,
karıştırmayalım.

 
beyindeki sinir hücrelerinin dağılması en çok sağdan soldan iki kişinin birine vurmasıyla olur,
ya da devletin vurmasıyla. “iyiler kemikleriyle gömülür” vari bi şey hatırladım, julius caesarda
mıydı?  yumuşak bir zeminde toprağı kazıp dururken sert zemine rastlarsanız yani beklenenin
tersine, orayı da kazınız, kemiklerin yanında devlet çıkacaktır. ‘silahı bırak’ cümlesi komiktir,
niye bırakılsın ki!

 
“aklımı kaçırıyorum”la sorunum var benim. cümlenin gizli öznesi ‘ben’.
sanki bunu ben yapıyormuşum gibi. “toplumun intihar ettirdiği”ne inanırım ben.
bu yüzden doğrusu “aklımı kaçırıyorlar ya da kaçırtıyorlar” olmalı…
saldır süper ego’ya solla kendi sorununu, ha-ha…

 
kundakçıların kendilerini rahat hissettikleri yerde yangın çıkarttıkları söylentisi var.
itirazım, merkezinde insan varsa sivas’daki faşizmde görüldüğü gibi, konu rahat
hissettiklerinden daha fazla. içinde o insan(lar) olduğu için onun, onların bulunduğu
o yerden de nefrettir asıl ve ilkin. bu yukarıdaki söylenti insansız mekanlarda
çıkartılan yangınlar için geçerlidir daha çok…

 
sürgünün anahtarı var mı? yoksa tarihin bir anına saplanıp yiter. silinmek çok rastlanılan bir şey…

 
biri örneğin sadece hiroşima’ya atılan bombanın etkisini görse ki gördüler bir daha nasıl
bomba yapabilir ki? bu romantik soruda ısrarlıyım…

 
taşıyıp dur bir kayayı. an gelir yuvarlanır aşağıya. sonra tekrar çıkart yukarı. yahu,
esas mesele yüklerden kurtulmak olmalıyken bu ne süblimasyon. gün gelir dizlerinin
bağı çözülüverir. hazırlıklı mısın buna. oluyor işte. başka bi şey öğrenemedik;
öğrenmek dediğim de kabul etmek, başka bi şey değil yol.
neysen o kadar…

 
en derinlerde, kökende her şey acınacak kadar basit...

 
dün boynum kaşındı, et benimsi bi şey çıkmış. bedenim kötülüğü
dışarı atmaya çalışıyor...

 
bugün dolunay yok…

 

uygar asan
 

 
not:
ilk olarak 'akşamüstüsaatbeş' fanzinde yayımlanmıştır;
mayıs 2013
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder