Füsun Onur’un Poetikasına Giriş: Aynadan İçeri
Giriş.
Tül ve konkav/konveks aynalar
karşılıyor bizi girişte. Bir büyüye davet ediliyoruz, başrolde rüzgarın alıp
götürdüğü zamanın olduğu yeni gözlere çağrılıyoruz . Hemen girişte yerde tüle
ve aynalara köşe yapacak şekilde bir soru işareti var, 1971’den, yelken beziyle
yapılmış ve bir pompayla bir an şişip sonra geri çekiliyor. Soru artık şimdi ve
burada.
İleride soldaki duvarda 1965 ve
66’dan üzeri camla kaplanmış sağ en alttaki hariç hepsi dikey asılmış 50 eskiz
bekliyor bizi. Eskizler hemen solundaki 2008 tarihli “Buradaydı” ile Arter’in L
yapan mimarisinde hemen karşıya yerleştirilmiş olan ve ağırlıklı olarak
1970’lerden ve şimdi bu sergi için yeniden üretilmiş ahşap heykeller ile 1995
tarihli o nefis “Orient’te Buluşalım”la bakışıyorlar.
1.
Kat.
Şiirselliğin ağırlığını koyduğu
kattayız. Tam karşımızda üzeri tüllerle kaplı olan 1991 tarihli “Herhangi Bir
İskemle” var. Sola dönünce 1981 tarihinden ama yine “Aynadan İçeri” sergisi
için yeniden üretilmiş ve kendini hemen belli ediveren “Resimde Üçüncü Boyut /
İçeri Gel” adlı bizi mavi bir uykuya çağıran işi dikiliveriyor karşımıza
Onur’un. Tüllü sandalyelerin sağındaki duvarda 8 saatlik videoda çocukluğun
pembe şişme botları salınıp duruyor boğazın sularında. L salondaki videonun
karşısında Füsün Onur’un iki çarpıcı işi daha duruyor: İlki 2010 yılından bir ahşap yerleştirme:
“Fısıltı”, ikincisi bizi İstanbul büyüsüne davet eden 1994 tarihli “İstanbul
Takıntısı”.
2.
Kat.
İkinci kata sesini veren, Onur’un
2011 tarihli demir ve tül yerleştirmesi “Sessizlik”tir. O sessizlikte sehpa
üzerinde duran plastik bir bebekten kalan bir çift ayağın, az ilerisinde o loş
köşedeki koltuğun, çapraz berisindeki “müzikli koltuk”un, yarı açık kapağıyla
zamanı ve büyülü çocukluğu getiren, insanda kurcalama, koklama isteği uyandıran
eşyalı, oyuncaklı, giysili o çocukluk dolabının sesini duyacaksınız. Kapılar
gıcırdar, sessiz olun, yakalanacaksınız.
Yine aynı katta, Onur’un 1971-73 arası gerçekleştirdiği ve
Paris Bienali’ne de katıldığı, bu sergi için yeniden yaptığı giriş kattaki
ahşap heykellerin örneğin 1984 tarihli “Firuze Bilezikli Kız”a bağlandığını da
göreceksiniz.
Ayrıca bu katta ışığın da nefis
kullanıldığı üç çarpıcı iş daha bekliyor bizi. İlki tek başına karanlık bir
odada kurulmuş olan 1994 tarihli “Bir Çocuğun Gözüyle Savaş”; ikincisi 1990’dan
ve 7 parçadan oluşan “Zaman İkonları” ve üçüncü olarak da 2009-12 yıllarını
kapsayan ışık ve gölgenin iyice öne çıkartılarak kurulduğu bir balad: “Tekir’e
Ağıt”.
Ve bu kat için son olarak ve
özellikle eklemeli: Füsun Onur’un bu kattaki 1981 tarihli pleksiglas üzeri
kolajlı yerleştirmesi “Kaldırım Kenarında Su” bir şiirdir.
3.
Kat.
Son katta bizi bir mavilik
beklemektedir. Gökyüzü ve Deniz karışmıştır burada, parçalı tek bir iş bekliyor
bizi. 2014 yılında tekrar yapılan 1984 yılından “Çiçekli Kontrpuan”. Gökyüzüne
ve denize rağmen naylonun ve taşların ve taşlara bağlanmış kurumuş ağaçların,
çalıların evrenindeyiz. Tümüyle haklı bir karamsarlık bu kanımca.
Füsün Onur’un zaman algısı lineer
değildir kesinlikle. Anımsamalarla örülmüş zikzaklı, gitgelli, duygulanımların
ağırlığını koyduğu, aniden bir rüzgarın çıkıverdiği, mekaniğin merkezde
olmadığı bir zaman algısı bu. Füsun Onur özelinde Bergson yeniden düşünülmeli.
Kendine ait zamanını getiren bir çocukluk zemini onunkisi. Onur bizi izini en
çok çocuklukta ve şiirde bulduğumuz büyü yüklü, uçuşan, akan, takılıp kalan,
sessiz, kendine has zihinsel ilmekleri olan tümden saf bir algıya çağırıyor.
Füsün Onur’un işleri bu ülkede eşine az rastladığımız bir şiirsellik
taşıyor.
Ve eklemeli: Füsun Onur işlerinin Lewis Caroll’la ilişkisi tek başına
bir yazı konusu.
2014’ün en özel sergilerinden (Aynadan İçeri, 28 Mayıs - 17 Ağustos 2014, Arter) biriyle bizi buluşturdakları için başta Füsun Onur’a olmak üzere Emre Baykal’a teşekkürlerimle…
fotoğraflar:
ağustos başı 2014 (u.a.)
İlk yayımlandığı yer:
Cin Ayşe Fanzin
Sayı: 12
Güz 2014