11 Mayıs 2010 Salı

sinema ve ece ayhan


“ Sinema çalışıyorum”. (1)

“ Ne yapayım sinema peşimi bırakmıyor”. (2)


a1.

yüz yıllık sinemayla üçbin yıllık şiir bir düğünde karşılaşsalar… andrei tarkovski’nin stalker’ı, alexander sokurov’un ana ve oğul’u, theo angelopulos’un ulyyses’in bakışı, robert bresson’un rasgele balthazar’ı…ne söyler şaire?

tersten gelelim: bakışsız bir kedi kara, dünyanın en güzel arabistanı, ait’siz kimlik kitabı,

ölü kitap, insan aşklarının külüdür, uzaklarla giyinmek…ne söyler sinemacıya?

birbirlerini dinleyeceklerinden bile kuşkudayım. yani ortada - sinemacıların daha çok kayıpta olduğu- ne yazık ki düğün falan yok. bütün bu söylediklerimi klasik müzik odağında her iki alan için de söyleyebiliriz. webern, varese, nono, xenakis, arel, cage, mimaroğlu, sinangil, usmanbaş ne söyler acaba sinemacılara ve şairlere.


a2.

şairin sinemaya gidişi söz konusu olunca türkiye’de yukarıdaki genellemenin dışına çıkan

üç büyük isim vardır: izzet yasar, mustafa ırgat ve ece ayhan. ilk iki şairin birer sinema kitabı da vardır.

anlaşılacağı üzere kişinin arada bir şiir okuması ya da sinemaya gitmesi değil; etkilenmek, üzerine şiir(ler), yazılar, kitaplar yazmak, filmler çekmektir kastedilen.


b1.

ece ayhan, sinema konusunda bir kitabı olmasa da baştan beri sinema üzerine çok

ciddi düşünen bir şairdir. yeni sinema dergilerinde, denemelerini topladığı kitaplarında

ve günlüklerinde bunun izini sürmek oldukça kolay.

peki, ne tür bir sinema anlayışından bahsediyoruz ece ayhan deyince. ilk anda soruyu şöyle yanıtlamak mümkün: bireyi bütün çıplaklığıyla yakalayan, onu diğerleriyle ve devletle çarpıştıran, etik ve tarihe sokulan sinemadır ece ayhan’ın ilgilendiği.

tıpkı şiirinde peşine düştüğü gibi.

b2.

ece ayhan’ın sinema yazılarının en eskileri sonradan denemelerine de alınan “yeni sinema”

dergisinde yayımladığı yazılar. yazıların başlıkları bile bir fikir verebilir bize: ”nazım hikmet ve sinema”, “sinema ve şiir”, “simurg” (hisar kısa film şenliği zamanında yazdığı bu yazıdan kısa film(ci)leri de yakından takip ettiği anlaşılıyor. dönemin kısa filmcilerini simurg’a benzetmiş denemesinde ayhan. sahi o otuz kuştan kaf dağına kim(ler) varabildi…),

“türk sineması üzerine soruşturma” .(3)

bu yazıların yanı sıra denemeleri ve söyleşilerinde ece ayhan’ın sinemayı ne denli yakından takip ettiğini gözlemlemek mümkün.

ece ayhan özellikle fransız sinemasını (jean vigo- özellikle “hal ve gidiş sıfır” ,

j.l. godard, truffaut…)(4), gerçeküstücü sinemacı bunuel’i , italyan sinemasını (bertolucci, visconti, de sica, pasolini, fellini) iyi bilmektedir. tarkovski de bu listeye eklemeli şüphesiz.

ece ayhan’ın bu ilgisi bir dönemle de kısıtlı kalmamıştır. bu anlamda yakın dönemden örneğin jim jarmush ismini özellikle anmalı. gülin tokat’ın ece ayhan’la yaptığı, “sıkı sinema, sıkı şiir” başlıklı söyleşi de şöyle diyor ece ayhan: “Jim Jarmush’un Türk sinemasında bir karşılığı olsun isterdim. Öyle filmler çekmek için pek büyük paralar da gerekmiyor”.

ece ayhan, aynı söyleşide türk sinemasındaki karekter sorunundan, sıkı sinemanın taşıması gereken çift anlamlılığından da bahsetmektedir. (5)

ece ayhan’ın üzerinde özellikle durduğu nitelemelerden biri olan “sivil şiir”, yine bir başka sinemacı olan p.p.pasolini’nin roma’daki sinema okulunda verdiği derslerde ilk kez kullanılmıştır.(6)


c.

son olarak şu soru sorulmalıdır: ece ayhan şiiri denilince bu şiire sinemadan esinler, geçişler, izler, aktarımlar gerçekleşmiş midir ?

“ Marsilya ( Bana Marsilya’da artık tavla da oynanıyor gibime geliyor. Ermeniler)

Akdenizin batısında bir Marsilya limanlığı. Kale.( Hekim, hastabakıcı, hemşire de.).

Arthur Rimbaud’nun ( onaltı yaşında, üç demiryolcu tarafından ırzına geçilmiştir ) Afrika’da, Etiyopya’da yükseklerde dağlarda davul gibi şişen sol bacağını kökünden kesmişlerdir. Ateşler içinde yatıyor “……

yukarıdaki parça ece ayhan’ın “morötesi requiem” inin (7) hemen açılışındadır. çabucak görülecektir ki burada genel planlardan ayrıntı planlara, geri dönüşlere (flashback) kadar uyguladığı yöntem açıkça sinemadır.

ya da plan plan akan şu dizeler:

”Esrikmiş herhal bahçe bahçe çiçekleri olan ablam / çiçeksiz bir çiçekçi dükkanının önünde durmuş / tüllere sarılı mor bir karadağ tabancasıyla / zakkum fotoğrafları varmış Cezayir menekşeleri camekanda” (8)

ya da tam bir kısa film olan şu şiir :

İki keşiş; külleri karıştırıyorlardı: Avluda dikelmiş duran çocuğa bakıyorlar ve aralarında konuşuyorlardı :

- Saçları uzadığı zaman bu çocuğa tapılır!

Baş keşiş:

- Geceyi birlikte geçirelim, diyor.

Çocuk şaşırmış, kekeliyor.

Baş keşiş ona altın bir cep saati armağan etmek istiyor.

Çocuk:

-Olmaz diyor ve o gece hiç uyumuyor.

Ertesi sabah avluda rastladığı bir keşiş ona:

-Saatin kaç? Olduğunu soruyor. (9)

yukarıdaki örneklere rağmen sinemanın ece ayhan şiirine etkisi konusunda genelleyici bir cümleye varmak konusunda acele etmemek kanısındayım. bu aktarımın yer yerliği dikkat çekicidir çünkü.

ece ayhan şiirinde imge ve bu imgenin farklı bir yaratıcılıkla sık sık bir ikinci imgeyle birleşip katlanışı ve bu katlanmış imgenin yarattığı ritim ve ses gözden kaçırılmamalıdır.

ece ayhan şiirinde katlanmış imgelerin ritmi ve sesi söz konusu olunca da bu şiirde yakalanabilecek görsellikler yerini daha çok müziğin ön plana çıkacağı bir zemine bırakacaktır. özellikle de alban berg ve anton webern’e.

bu da başka bir yazı konusudur.


uygar asan, 2006


(1). 7 0cak 1969, “ Hoşçakal ”, İlhan Berk’e mektuplar, Y.K.Y.

(2). 26 Ocak 1969, “ Hoşçakal ”, İlhan Berk’e mektuplar, Y.K.Y.

(3). Toplu olarak ilkin 1984 yılında “Yalnız Kardeşçe” adlı kitabına alınan bu denemelerine “Türk Sinema Tarihi”, Şairin Bir Altın Çağı, Y.K.Y., 1993, s.91,

“Türk Filmleri Sözlüğü”, Şairin Bir Altın Çağı, Y.K.Y., 1993, s.94,

“Yılmaz Güney Kitabı”, Şairin Bir Altın Çağı, Y.K.Y., 1993, s.96,

“Luchino Visconti”, Şairin Bir Altın Çağı, Y.K.Y., 1993, s.99,

”Naki Turan Tekinsav’la Söyleşi”, Şairin Bir Altın Çağı, Y.K.Y., 1993, s.280 ’

gibi deneme ve söyleşiler de eklenebilir.

(4).1994 yılında Niyazi Zorlu’nun yaptığı bir söyleşide Ece Ayhan, İkinci Yeni’nin bu Visconti’yi de ekleyerek bu isimlerden de çıktığını söyleyecektir.

Sivil Denemeler Kara, Y.K.Y., 1998, s.10

(5). Aynalı Denemeler, Y.K.Y., 1995, s.22

(6). Sivil Denemeler Kara, Y.K.Y., 1998, s.33

(7). Mor Ötesi Requiem, Y.K.Y.,1997, s.6

(8). Kınar Hanımın Denizleri, “Fayton” şiiri, 1959, Yeni a yayınevi

(9).Zambaklı Padişah, “(BALABAN ONU BESLEMEDEN ÖNCEDİR).” şiiri

1981, Tan yayınları


( yukarıdaki yazı, POeLİTİKA, Ece Ayhan, kitabında yayımlanmıştır.

Hazırlayan: Eren Barış, Ortadünya yayıncılık, ekim 2007 Ankara)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder